I
ADAM KADINA DER Kİ
Adam kadına der ki: Dünya düzdür,
Ötesi yok işte ben biliyorum, doğrusu budur.
Kadınsa hararetli, upuzun bir münakaşaya tutuşur
Adamın haksızlığını yüzüne vurmak üzere elinden geleni yapar.
Adam laf cambazlığında ustadır halbuki.
Kadına der ki: Söylediklerin akla mantığa sığmaz,
Hem öyle bağırmak da neyin nesi?
Kadının hezimettir sonu. Adam dediğim dediktir, vazgeçmez.
Dünyaysa yuvarlaklığından bir şey kaybetmez.
Wendy Cope, “Differences of Opinion – I,” Poetry, 2006.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan erişebilirsiniz.
Liz Cowley, “Boyu Devrilesice”
Masayı topladım,
Bulaşıkları makineye yerleştirdim,
Mutfağı da
Köşe bucak temizledim.
Yerleri sildim,
Koltukları düzelttim,
Buzdolabını silip temizledim,
Merdivenleri süpürdüm.
Kirlileri yıkadım,
Kurumaya astım,
Evin dört yanında dolandım,
Ne lazımmış baktım.
Aylık alışverişimizi planladım,
Upuzun bir liste hazırladım,
Eksik var mı diye
Listeyi gözden geçirdim üç kere.
Markete gittim,
Elim kolum dolu döndüm,
Buzdolabını doldurdum,
Atıştırmalık hazırladım.
Garajı toparladım,
Arabaya benzin aldım,
İngiliz anahtarını kaybetmiştin,
Aradım da buldum.
Ustaları aradım,
Yevmiyelerini sordum,
Ajandaya bakıp
Gelecekleri günü ayarladım.
Yıllık kontrol için
Arabayı elden geçirdim,
Tenis kulübündeki çayda yemeye
Kocaman bir pasta hazırladım.
Çamaşırları topladım,
Dağ gibi birikti hepsi,
Akşama bir şeyler hazırladım,
Güveçte balık pişirdim.
BBC3’deki
O programı aradım,
Sofrayı kurdum,
TV’yi ayarladım.
Bahçeyi biçtim,
Çiçeklere su verdim,
Dokuz on saattir
Bir an olsun boş durmadım.
Sense saat yediyi vurunca geldin,
Gülerek dedin ki:
“Bütün gün yan gelip yatmak
Nasıl güzeldir kim bilir.”
Liz Cowley, “Damn You,” What Am I Doing Here, 2010.
çeviri: smb / sermelix
Denise Levertov, “Maske”
‘Zira çırılçıplak gezinmek
Daha cesaret ister.’
W. B. Yeats
Bense çırılçıplak gezindim
ta başından beri
yaşamımı
çektim içime
şiir
verdim dışıma
azamet kuşanmıştı masumiyetime.
Soğukta
nefesimden saçılan şiir bulutları
maskeye dönüştü
orası burası
buz tutan kelimelerle
bezeli, külçe gibi ağır,
ışıl ışıl,
bembeyaz bir maske.
Niyetim değildi takmak
ama kırağı düşmüşçesine
kapladı yüzümü.
Gözüm etrafta
sesi çıkmıyor şiirin kalbinde yatan arzunun.
Denise Levertov, “A Cloak,” Relearning the Alphabet, 1970.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan erişebilirsiniz.
Emily Dickinson, “Kederin — bilinmez bir yanı var —”
Kederin — bilinmez bir yanı var —
Hatırlayamaz
Ne zaman çıkıp geldi — yoksa
Hep mi buradaydı acaba —
Geleceğinde yok — kendinden başkası —
Geçmişinden mürekkep
Sonsuzluğu — öğrenmiş karşılamayı
Yeni evrelerini — kederin.
Emily Dickinson, “Pain — has an element of blank —,” (650), The Complete Poems of Emily Dickinson, yay. haz. Thomas H. Johnson, 1960.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan erişebilirsiniz.
Nora May French, “Sen Bahçem”
Seni düşünüyorum. İncitip inletse de
İnatçı mı inatçı kökler, yüzümü kesen dallar
Bitkiler senin kadar büyüyemez bahçemin hiçbir yerinde
Yoktur geniş alana yayılan, senin kadar dayanıklı canlılar.
Severim aylaklık ederken kelime makasıyla
Dolanmayı, hayat verir hem geçmişteki zevklere.
Kırparım önümdekileri bahçıvan sabrıyla
Kesip dikenli dalları kıvırır, çeviririm şiire.
Metanet gösterirdim bu kadarıyla kalsaydı
Çektiğim acıya dayanmak kolaylaşırdı böylece
Bahçemi kaplayanlar bundan ibaret olsaydı
Bunca zorluk çekmez, aldırmazdım işte.
Halbuki toprağa yakın büyür üstüne basılıp ezilmiş çiçekler,
Parça parça o anılar. Ah, öyle cılız, öyle ufacıklar ki!
Değince yanağıma kökünden söktüğüm çiçekler…
Canım benim, seviyorum seni. Öyle özledim ki.
Nora May French, “The Little Memories,” Poems, 1910.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.
Chrystos, “Artık Metafor Kullanmıyorum”
Fahişe olmak tehlike saçan gece vakti
soğuk ve ıslak sokaklarda yürümek
tanımadığınız kişilerin arzularına tabi olmak nefretlerine
yumruklarına sapkın arzularına taşıdıkları hastalıklara karşı savunmasız olmak demektir
Kirayı pezevengi giderleri naylon çorapları ruju karşılamak için
yüzünü ve bedenini kelimenin tam anlamıyla hizmete sunmak demektir
Kalbinin attığı yerde yara bere taşımak
Erkeklerin tükürdüğü bir dehliz olmak
Kadınlara duyulan nefretin akıtılacağı bir delik olmak
Her gece vücudunu satmak demektir
Kalkıp da bunun
Kadınların yapabileceği tek temiz iş olduğunu söyleyebilirsiniz tabii
Fahişelerin katili olmak
bunu istediğince
yapmakta
özgür olmak demektir
veya hiç kira ödemediğin
beleşe tütün edindiğin kütüphaneye eriştiğin sanat spor
ıslah programlarına katıldığın bir hücrede
soğuktan korunmak düzenli olarak önüne yemek konması demektir
Daracık duvarlar arasında
korunaklı ve uzun bir yaşam sürmek demektir
geceleri arkada radyo çalar, uykunda boşalırsın
rüyanda onların bedenleri
memeleri kesilip yarılmış
çiçekken artık solmuş yüzleri
dünyanın aslında nasıl olduğunu
hatırlatır
Green River kurbanlarına
Chrsytos, “No More Metaphors,” Not Vanishing, 1988.
çeviri: smb / sermelix
Emily Dickinson, “En önemsizi bendim evdekilerin”
En önemsizi bendim evdekilerin —
Benimdi en küçük oda —
Gece oldu mu küçücük lambam, kitabım —
Ve sardunyamla —
Geçerdim yerime, ardı arkası kesilmeyen
Fikirleri duyar —
Alırdım sepetimi
Bir düşüneyim — Evet
Hepsi bu kadar
Biri benimle konuşmadıkça hiçbir şey demezdim —
O zaman da alçak sesli ve kısacıktı söylediklerim —
Sesimi çıkararak — yaşamaya tahammülüm yoktu
O curcuna utandırırdı beni —
Düşünüp dururdum
Bunca zaman geçmemiş olsa —
Ve tanıdığım herkes gitse —
Ardımda iz bırakmadan nasıl da ölebileceğimi
Emily Dickinson, “I was the slightest in the house,” (486), The Complete Poems of Emily Dickinson, yay. haz. Thomas H. Johnson, 1960.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.
Georgia Douglas Johnson, “Kadınların Yüreği”
Yavaş yavaş, durmadan kanat çırpan yalnız bir kuş gibi
Alacakaranlıkla uyanır kadınların yüreği
Hayatı maceralara atılmaktan çok uzakta
Kalbin yuva dediği yankıların ardında.
Gece çöktü mü çekilir kadınların yüreği
Çektiği zorluklarla girer o yabancı kafese geri
Korunaklı parmaklıklara çarpa çarpa parçalanırken
Bulur kendini yıldızları düşlediğini unutmaya çalışırken.
Georgia Douglas Johnson, “The Heart of a Woman,” The Heart of a Woman and Other Poems, 1918.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.
Peggy Seeger, “Hanım Hanım, Bütün Gün Ne Yapıyorsun?”
Hanım hanım, bütün gün ne yapıyorsun?
Hanım hanım, vaktini nasıl geçiriyorsun?
Hanım hanım?
Durup da fiskos etmeye vaktim yok
Cevap vermeye vaktim yok
Yatakların toplanması lazım
Bulaşıkların yıkanması lazım
Sonra toz alacak, etrafı parlatacağım
Ovalayacak, süpürecek, dikiş dikecek, temizlik yapacağım
Yemek pişirecek, ütü yapacağım
Dinliyor musun?
Tek başıma üretim hattıyım
Ama maaşım eksik
İki ve yedi yaşları arasında üç çocuğum var
Boş vakit efsaneden başka bir şey değil
İşler birikip boyumu aşınca
Gece uyuyacak vaktim bile olmuyor
Kocamın sinirli mizacı ve görürsün gününü deyişi var bir de
Mary yatağa kaçırıyor, Tommy kıskanıyor
Bebek ağlıyor, bense kafayı yiyorum
Nine olacağım yaşa kadar hem bakıcılık hem hemşirelik ediyorum
Kimse neden bunun parasını ödemiyor?
Yaşlı ve tatlı mı tatlı kayınvalideme bakıyorum
Seksen yedisinde ve huysuzun teki
Kocam eve geliyor, soğuk almış, ateşi çıkmış
Koşturup çayı, mendilleri, sıcak su torbasını
Televizyonu, gazetesini hazırlıyorum
İşte çocuklar da kaptı şimdi
Bulaşıcı bir şey herhalde
Şimdi de sağlık çalışanıyım ailem için
Maaşım ne cehennemde peki?
Karılarınız ve annelerinizin hepsi tabanları yağlasa
Bu işleri yapacak bir ordu gerekirdi size
Onlara sendikaya göre maaş vermek
Deli ederdi sizi eminim
Gözlerim, kulaklarım, ellerim, ayaklarım
Hepsiyle çalışıyorum
Burcum ikizler
Benden de olmalıydı iki tane
Her gün on iki kişilik iş yapıyorum
Peki hakkım olan maaş nerede?
Maaşlar bu kadar az, her şey bu kadar pahalıyken
Bütçeyi dikkatle planlamak lazım
Ucuz ürünler arayıp onları pişirmeye ayırdığım vakit
Saçmalığın daniskası
Kocam elinden geleni yapsa da
Eve getirdiği parayla geçinemiyoruz
Ailenin karnı doysun diye
Benim de maaşlı bir işe girmem gerekiyor
Aha!
Sabah herkesten önce kalkıyorum
Sofrayı hazırlıyorum
Yatakların toplanması, bulaşıkların yıkanması lazım
İki kat iş yapıyorum
Çocukları okula bırakıyor, otobüse yetişiyorum
Berbat bir şey, değil mi?
Sevgi uğruna verdiğim emek yetip de artmıyormuş gibi
Şimdi de maaşlı bir işe giriyorum
Patronum patronlar ne kadar iyi olabilirse öyle iyi
Ofis aynı anaokulu gibi
Adamın kıravatını düzeltiyor, dertlerini dindiriyorum
Evlilik yıl dönümünü hatırlıyorum
Hatırlatıyor, acele ediyor, koşturuyor, endişe duyuyorum
İşte geldik yine kafesten çıkıp kızartma tavasına
Nereye gitsem ev benimle geliyor
Neyse ki bunun için maaş alıyorum
Eve dönüşte akşam yemeği için alışveriş yapıyor
Varınca da etrafı toparlıyorum
Billy geliyor, elinde gazete, oturuveriyor
Diyor ki, “Kızım sen hiç oturmaz mısın?”
Erkekler, bütün gün para kazanmak için didindikten sonra
Bir de her gece beleşe didinip iş yapmak garip değil miydi sizce?
Doğru bir şey miydi?
Komik miydi?
O zaman verin bana maaşımı
Hakkım olanı verin bana
Bırakıyorum bu sistemi
Primlerimi, mesai ücretimi, hastalık izinlerimi verin bana
Ücretli izinlerimi, emekliliğimi verin
İşte o zaman greve gidebilirim
Protesto yapabilir veya işi yavaşlatabilirim
Çalışma şartlarına ya da harcadığım zamana verilen maaşa itiraz edebilirim
O maaş ki, birine kadın olduğu için bütün vaktini tüm bu işleri yaparak geçirmekten memnun olması gerektiğini söyleyen dünyada bana konuşma hakkı verecektir
Tüm bu işleri:
Bebek bakmak, çorap bulmak
Pastırma kızartmak, bulaşıkları kurulamak
Yerleri süpürmek, lambaları silmek
Çatık kaşları düzeltmek, süpürgeyi tamir etmek
Bezleri katlamak, el tutmak
Soğan doğramak, pislikleri temizlemek
Düğme dikmek, ona buna koşturmak
Her şeyi toplamak
Yemekte ne var?
Azıcık parayı çekip çekiştirip kullanmak, onu bunu toplayıp getirmek
Ekmek pişirmek, sırtı ağrımak, erken kalkmak, yatak toplamak, kahvaltı hazırlamak, öğle yemeği hazırlamak, çay yapmak, sandviç yapmak
Hanım hanım, bütün gün ne yapıyorsun?
Hanım hanım, bundan başka hayat yok
Ne iş yaptığını sorduklarında ne diyorsun?
Aman canım, çalışmıyorum. Ben basit bir ev kadınıyım.
Peggy Seeger, “Lady, What Do You Do All Day?” Different Therefore Equal, 1979.
çeviri: smb / sermelix
şarkıyı buradan dinleyebilir, sözlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Bit ile Ashley, “Neden (Queer Değil de) Lezbiyenim?”
Bit diyor ki:
Lezbiyen zor bir kelime. Çok fazla hecesi var. Agresif tınlayan, çirkin iniş çıkışlarla dolu bir kelime.
Kendi cinsine ilgi duyan, benim yaşlarımdaki kadınların çoğu “queer” kelimesini yeğliyor. Uzun değil, tek heceli. “Gey”liğe sığmayan o ufak tefek şüphelerin, ayrıntıların hepsini kapsayacak kadar da muğlak bir kelime bu. Hepsinden önemlisi, cinsellik yanlısı bir yaklaşım sunuyor. Kim cinsellik yanlısı olmak istemez ki?
“Queer,” “evet” anlamına gelen bir kelime. Evet! Doğru kişiyle tanışma ihtimalim var. Evet! Daha önce denemediğim şeyleri yapmaya açığım. Evet! Doğru kişiyle, doğru zamanda öyle bir şey yapmayı düşünebilirim. Cinsellik yanlısı olmak böyle bir şey.
“Lezbiyen,” “evet ama … şartıyla” anlamına gelen bir kelime. “… şartıyla” kısmının yeterince açık olmadığını düşünen %50’lik kesim içinse “hayır” anlamına geliyor. Hayır. Bir kereliğine bile olmaz. Hayır. Doğru kişi orada bir yerlerde DEĞİL. Hayır. Sormayı bırak. Kadınların tek başına bir cümle teşkil edip patlama etkisi yaratan kısa bu iki heceyi dile dökmesi, yani hayır demesi hiç kolay değil.
“Lezbiyen” kelimesinin artık kullanılmamasının asıl sebebi bu bence.
“Hayır,” İngilizce kelimeler arasında kadınların en çekindiği kelime. Kadınların yumuşak başlı olması, başkalarıyla ilgilenip onları koruyup kollaması, başkalarının hislerinin sorumluluğunu üstlenmesi, hiç ama hiçbir zaman hayır dememesi gerekiyor. Hayır diyen kadınlar “sürtük” oluyor.
Daha da beteri, hayır diyen kadınlar cinsellik karşıtı oluyor. Dimi?
Hayır. Cinsellik yanlısıysanız buradaki meselenin güçle ilgili olduğunu, kadınların sarf edebileceği en güçlü ifadeninse “hayır” olduğunu anlarsınız. Evet demek iyi hoş ama hayır diyebilecek güçte değilsem ağzımdan dökülen “evet” gerçekle bağı kopmuş boş gürültüden öteye gitmez.
Hayır demem birilerini üzebilir bazen. Bunda hiç sorun yok. Aslında kaçacak yer ararken kıkırdayıp “bilmem ki,” demenizin gerekmemesidir güç. Başkalarının utancını, üzüntüsünü tanıyıp bu hissin sizinle alakası olmadığını anlayabilmektir.
Bu gücü kazanmak için çok mücadele ettim. Bundan gurur duyuyorum. Benliğimdeki o inişli çıkışlı, çirkin, zor tınılı hecelerin hepsini gönülden kabul ediyor, kadınların “hayır” dediler diye tutuklanabileceği, dövülebileceği, evlerinden atılabileceği zamanlardaki, benden önce gelen, “hayır” demelerindeki gücü fark eden kadın nesillerinin arasında sayılmaktan onur duyuyorum.
Ne istediğimi bildiğimi söylüyorum, bana inanın. Queer değil, lezbiyenim. Ayrıca hayır, oraya geçip de bizi izleyemezsiniz.
Ashley diyor ki:
Geçenlerde “queer kadınlar”a yönelik internet sitelerinden birindeki yorumlara baktım. Lezbiyenler olarak kendimize ait bir şey yaratmaya kalktığımızda veya sadece kadınlara ilgi duyan, erkeklerle birlikte olmakla hiç ilgilenmeyen kadınlar olarak yaşadığımız, bize özgü şeylerden bahsettiğimizde kimilerinin dışlanmış hissettiğini, hatta üzüldüğünü söylemek mümkün.
Lezbiyenler, gey erkekler, biseksüeller, translar ve hatta kimi heteroseksüeller “queer” sayılıyor. Tercih edilen bir kelime bu çünkü bu sayılan grupların arasındaki farkların büyük bir kısmını kenara atıyor, böylelikle de “queer camiası”nda ayrıcalık tanınan tarafların bu durumu tanıyıp kabullenmesinin önüne geçiyor.
Lezbiyen olarak karşılaştığınız zorluklardan bahsetmeniz queer alanlarda kabul görmüyor. “Kaba davranıyor ve anlaşmazlık çıkarıyorsun,” deniyor. Gey erkeklerin kadın düşmanlığı edebildiğine dikkat çekmek kötü algılanıyor, size “erkek düşmanı dyke” etiketinin yapıştırılmasına sebep oluyor. Karşı cinsten biriyle sevgili olan biseksüellerin, lezbiyenlerle gey erkeklerde bulunmayan bazı avantajlardan faydalandığına dikkat çekmekse daha bile beter karşılanıyor. Lezbiyenlerin beden bütünlüğünü koruma hakkı olduğunda, “ilericilik” seviyemizin belli gruplardan kişilerle sevişip sevişmeme ihtimalimize göre ölçülemeyeceğinde diretmekse günah gibi görülüyor.
Queer/LGBT alanlarındaki kadın düşmanlığı, lezbiyenlerin varlığının silinmesi ve lezbofobi kimi lezbiyenlerin kendilerini tanımlamada doğru kelimeyi kullanma konusunda rahat edememesine yol açıyor. Daha makbul görülen kelimeye yöneliyorlar. Birilerinin onlara zihinlerini “aydınlığa kavuştursunlar” diye nutuk çekmesine sebep olmayacak kelimeye yani.
Lezbiyen kelimesinin yanlış hiçbir yanı yok oysa. “Queer”in aksine lezbiyen, kimilerinin yeniden kullanıma soktuğu, geri kalan bizlere de kullanalım diye dayattığı bir hakaret ifadesi değil. Adında muğlaklık yok. Ne ifade ettiği belli. Kısa ve öz. Kullanımı da sürecek.
Bit ile Ashley, “Why I’m a Lesbian (Not Queer)” Lesbians Over Everything, 2016.
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesini buradan okuyabilirsiniz.