WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

Debbie Cameron, “‘Toplumsal Cinsiyet’in Kısa Bir Tarihçesi”

1999’da New York City’de Riki Anne Wilchins’in (kendine ‘transseksüel tehlike’ diyor ve Gender Variance Who’s Who’da 1990’ların ‘ikonik transgender kişilerinden biri’ diye tanıtılıyor) feministlerde toplumsal cinsiyet anlayışı olmadığını bildirdiği bir konuşma dinledim. Şöyle düşündüm: “ne diyor böyle? Toplumsal cinsiyet kavramını tabii ki feministler ortaya attı!”

On yılı hızlıca geçip 2009’a gelelim. 1980’lerden beri parçası olduğum feminist bir dergiden yazıların derlendiği The Trouble & Strife Reader’la ilgili konuşmak için Edinburgh’taki bir kitap fuarına gitmiştim. Sonrasında iki genç kadın sohbet etmeye yanıma geldi. İlgi çekici bir kitap, dediler, ama neden toplumsal cinsiyetten hiç bahsetmiyor?

Benim açımdan kitabın her yanı toplumsal cinsiyetle ilgiliydi. Bundan kastım, Gayle Rubin’in 1975’teki ifadesiyle, “cinsiyetlerin toplumsal olarak dayatılmış ayrımı.” Benim dönemimden feministler toplumsal cinsiyeti patriyarkanın bir aracı olarak görüyordu: insanın cinsel dimorfizminin biyolojik temeline kurulan, erkek ve dişi insanlara farklı roller, haklar ve sorumluluklar pay eden toplumsal bir sistem. 2009’a geldiğimizde herkesin “toplumsal cinsiyet”ten anladığının artık bu olmadığını biliyordum. Kitap fuarındaki genç kadınlar için “toplumsal cinsiyet,” dışarıdan dayatılan değil, bireyin kendinde bulunan ve kendinin ortaya koyduğu bir tür kimlik anlamına geliyordu. Bu toplumsal cinsiyet, cinsiyetten ayrı bir şey olmakla kalmıyordu, cinsiyetle herhangi bir alakası da yoktu. İkili bir ayrım da değildi: birden çok toplumsal cinsiyet vardı, yalnızca iki tane değil.

Yine hızlıca geçip Kasım 2016’ya gelelim. Papa Francis, Gürcistan’a yaptığı kırsal ziyaretinde “toplumsal cinsiyet anlayışı”nı Roma Katolik Kilisesi’nin öğretilerine tehdit oluşturmakla suçladı. Yorumlarını haberleştiren muhabir şöyle açıkladı:

“Toplumsal cinsiyet anlayışı, kabaca, bir kişi biyolojik olarak erkek ya da dişi olsa da kendini erkek, dişi, her ikisi ya da hiçbiri olarak tanımlama hakkı olduğu görüşüdür.”

Şöyle düşündüm: “Toplumsal cinsiyet anlayışının, kadınların geleneksel rollerinin Tanrı’nın takdiri ya da fıtrattan olmadığını belirttiği için Kilise’nin öğretilerine tehdit oluşturduğu zamanları hatırlıyorum.” Şöyle de düşündüm: “Tamam, yetti artık.”

“Toplumsal cinsiyet” farklı kişiler için farklı anlamlar taşıyor diye (belli ki taşıyor ve bunun bir sonucu da çatışan kasıtlar sebebiyle bir sürü konuşma ve tartışmanın yürümesi) hayıflanmayacağım. Dildeki diğer her şey gibi kelime anlamları da çeşitleniyor ve başkalaşıyor: hep böyle oldu, hep böyle olacak. Benim ilgilendiğim mesele, bulunduğumuz yere nasıl vardığımız. “Toplumsal cinsiyet”in çekişen bu iki anlamı nereden çıktı? Ne zaman, kim ve hangi bağlamlarda bunları kullanmaya başladı?

Bu konu üzerine pek çok konuşma yaşadım ve dünya, toplumsal cinsiyeti teorik bir kavram olarak aslen Judith Butler’ın 1990’larda türettiğini düşünen insanlarla Butler’ı (veya kuir teorisyenleri) toplumsal cinsiyetin feminist analizini zayıflatmak ve ifadenin “gerçek” anlamını çarpıtmaktan sorumlu tutan insanlar arasında bölünmüş gibi hissettim çoğunlukla. Bu iki görüş de beni hiçbir zaman hoşnut etmedi ve İngilizce kelimelerin tarihçesi ve kullanımıyla ilgili çeşitli kaynaklardan yararlanarak bu konuya nasıl ışık tutabilirim görmek istedim.

Yararlandığım ana kaynaklardan biri Oxford İngilizce Sözlüğü [OED]. Şansıma, “toplumsal cinsiyet” başlığı epey yakın zamanda düzenlenmiş, tarihçe sözlükleri ne kadar güncel olabilirse o kadar güncel. Büyük bir külliyattan da yararlandım—Amerikan İngilizcesindeki metin derlemelerinden yararlandım çünkü benim ilgilendiğim kullanımlara ilk olarak ABD’de rastlanmıştı. 1810 ile 2010 arasındaki dönemi kapsayan tarihçe külliyatı COHA ile 1990-2015 arasını kapsayan güncel külliyat COCA’dan yararlandım. Sözlük ve külliyatlar tipik olarak “genel” kullanımı sunma amacındadır ve anaakım olmayan kaynakları pek kapsamayabilir. Bu nedenle, feministlerin “toplumsal cinsiyet”i ne şekilde kullandığına dair ek bulgu sağlayabilmek için 20. yüzyıldan bazı feminist metinlerden de yararlandım.

Beklediğim şeylere de rastladım, beni şaşırtan şeyler de oldu. Mesela: cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımını ilk kez yapanlar feministler değildi (aslında “toplumsal cinsiyet” terimini tamamen benimsemeleri için vakit geçmesi gerekmişti) ve toplumsal cinsiyet kimliği kavramını ilk kez tanımlayanlar kuir teorisyenler değildi. “Toplumsal cinsiyet”in “kimlik” anlamı ancak kısa bir süre önce anaakımda yaygınlaşmaya başladı ama bu anlam yeni değil: şimdi çekiştiği anlamla aşağı yukarı aynı süredir dilde yerini edinmiş ve iki anlam da 1960’larda ikinci dalga feminizmin yükselmesinden epey önce kullanımdaymış.   

Bu noktalara sonra döneceğim ama önce İngilizcedeki “toplumsal cinsiyet”in eski tarihçesine hızlıca bir bakalım. Başlangıcında, isimlerin maskülen, feminen ve nötr olarak sınıflandırıldığı dillerin tanımlanmasında kullanılan bir gramer terimiydi diye biliyor olabilirsiniz. Genelde söylenen, bu gramer anlamının erkek ve dişi kişiler arası ayrımı ortaya koyabilmek için sonradan genişletilmiş olduğu. Gelgelelim, “sonradan” göreceli bir ifade: 12. yüzyılın ikinci yarısında Norman Fransızcasında (ifade İngilizceye oradan geçmiştir) gendre zaten “erkek ya da dişi olma özelliği” anlamında kullanılıyordu. İngilizcede “erkek ya da dişi” anlamında kullanılan “toplumsal cinsiyet”in OED’deki ilk kaydı 1474 tarihine, “maskülen [toplumsal] cinsiyetten varisler”den bahseden bir belgeye dayanıyor. Kısacası: “toplumsal cinsiyet”in “erkek ya da dişi” anlamı çok eskiye dayanıyor. İnsanlar, bu ifadeyi feministlerin çoğu zaman yakındığı bir anlamda, yani “cinsiyet” yerine geçen fiyakalı bir söz olarak 500 yıldan fazla süredir kullanıyor.

İngilizcede cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımını ilk olarak kim, ne zaman yaptı? Bu ayrıma ilk olarak, 1960’ler ya da 1970’lerde yazılmış feminist metinlerden birinde rastlandığını sanabilirsiniz. Oysa bu anlama (“biyolojik sebeplerle değil, toplumsal veya kültürel ayrım ve farklarla ortaya çıkan erkek ya da kadın olma durumu”) ilişkin OED’deki en eski alıntı örneği, 1945’te akademik bir psikoloji dergisinde yayımlanan bir makaleden:

“ilkokul yıllarında da toplumsal cinsiyet (cinsiyetin toplumsallaşmış yüzü) ayrımın kati sınırıdır, sınırları belirleyen ifadeler ‘feminen’ ve ‘maskülen’dir.”

1950 tarihli aynı dergi, sonraki alıntının da kaynağı [1]  :

bu metin, hem ‘cinsiyet’ hem ‘toplumsal cinsiyet’ hakkında, hem maskülen ve feminen roller hem de erkek ile dişi ve bunların üreme [organlarının] fonksiyonları hakkında okuru bilgilendirir.”

Bu örneklerin gösterdiği gibi, “toplumsal cinsiyet”in biyolojik cinsiyetle alenen ya da örtük şekilde çelişmesine dayanan anlamını ilk kez; antropoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi sosyal bilimler alanlarından akademisyenler kullanmış. Aktardığım alıntıların ortaya koyduğu gibi bu kullanım ilk olarak, oldukça az kişiden oluşan bir grup uzman çevresiyle sınırlıymış: yazılarını diğer akademisyenlere hitaben yazarken bile bu yazarlar belli ki okurların hepsinin bu ifadeye aşina olmasını beklemiyormuş (bu yüzden de ilk örnekte parantezler, ikincisinde tırnak işaretleri kullanılmış).

OED’de akademik bir kaynaktan gelmeyen ya da “toplumsal cinsiyet”i pek bilinmeyen bir jargonmuş gibi ele almayan en eski alıntı Time dergisinin 1968’teki bir sayısından. Bu da demektir ki sosyal bilimler kavramı olan toplumsal cinsiyet, 1960’ların sonlarında anaakıma taşınmaya başlamış. Ancak tarihçe külliyatı verisi gösteriyor ki 1960’larda bile “toplumsal cinsiyet” (herhangi bir anlamıyla) hâlâ pek rastlanmayan bir ifadeymiş. İfadenin COHA’daki kaydı 1830’larda başlıyor ama 1950’lerin sonuna kadar kullanım sıklığı düşük seyrediyor— bir milyon kelimede bir oranının altında. 1960’larda kullanım sıklığı bir milyon kelimede bir oranının (biraz) üstüne çıkıyor ve 1970’lerde de hafif bir artış var. Kullanım sıklığının bir milyon kelimede beş kelime oranına sıçrayışı 1980’lere kadar yaşanmıyor.

Bu, 1990’lardan önce feministlerin teorilerinde toplumsal cinsiyet kavramı olmadığına dair söylenenlerin gerçekten doğru olduğu anlamına mı geliyor? Bu soru, teori ile terminolojinin biraz karmaşık ilişkisi konusunu da açıyor. İkinci dalganın başındaki feminist metinlerden okuduklarım bu dönemde (yani 1960’ların sonlarıyla 1970’ler) “toplumsal cinsiyet”in hâlâ ekseriyetle akademik bir ifade olduğunu gösteriyor: feminist akademik yazında rastlanıyor (Gayle Rubin’in 1975 tarihli ve alıntıladığım makalesi “The traffic in women” buna bir örnek) ama akademi dışında politik olarak faal olan feministlerin yazılarında nadiren geçiyor [2]. Gelgelelim, bu demek değildir ki eylemciler biyoloji ile kültürü birbirinden ayırmıyordu: toplumsal cinsiyet anlayışları olduğu genelde belli oluyor, bunu başka ifadelerle dile getiriyorlardı yalnızca.

Shulamith Firestone’un Cinselliğin Diyalektiği’nden (1970) alınmış bir örnek:

“Sosyalist devrimin nihai amacının yalnızca ekonomik sınıf imtiyazlarını değil, ekonomik sınıf ayrımının kendisini de ortadan kaldırmak olması gibi, feminist devrimin nihai amacı da … yalnızca eril imtiyazları değil, cinsiyet ayrımının kendisini de ortadan kaldırmak olmalı: insanların genital farklılıkları artık kültürel olarak bir önem ifade etmeyecek.”

Firestone “toplumsal cinsiyet” terimini kullanmıyor ama cinsiyetin biyolojik göstergeleri ile “cinsiyet ayrımı” dediği şey (burada Rubin’in “cinsiyetlerin toplumsal olarak dayatılmış ayrımı” gibi bir şeyi kastettiği besbelli) arasında fark gözetiyor. Feminizmin ortadan kaldırmayı amaçladığı şeyin bu olduğunu ileri sürüyor. Devrimden sonra “insanların genital farklılıkları” olacak hâlâ ama bunlar “kültürel olarak bir önem ifade etmeyecek.”

Shulamith Firestone, “kadın doğulmaz, kadın olunur,” görüşü özcülük karşıtı modern feminizmin kurucu sözü olarak övülen Simone de Beauvoir’a minnettar olduğunu ifade etmiş. Beauvoir da “toplumsal cinsiyet” ifadesini kullanmıyordu. 1949’da İkinci Cinsiyet ilk çıktığında ve sonraki yıllarda da Fransızca konuşanlar dillerinde İngilizcedeki gibi “cinsiyet” [sex] ile “toplumsal cinsiyet” [gender] arasında bir değişikliğe gitmedi (gerçi kimisi yakın zamanda bu boşluğu doldurmak için genre ifadesini benimsedi). Ancak açıkça görülüyor ki bu, Fransız feministleri (ya da dillerinde bu ayrım olmayan diğer feministleri) biyolojik determinizmi reddetmek ve kadınların ezilmesinin toplumsal etki sonucu olduğu analizini geliştirmekten alıkoymadı.

“Toplumsal cinsiyet”in “kimlik” anlamı peki? Sözlük ve külliyatlardaki metinlerde ne zaman ortaya çıkmış ve ne tür metinlerde geçiyor? Bunun yanıtı şu ki, ilk olarak 1950’lerde rastlanıyor ve o zamanlarda “hermafroditler” denilen kişilerin (diğer bir deyişle, interseks vakaları olan insanlar) ve “transseksüeller”in klinik tedavisinden bahseden metinlerde geçiyor. Bu tıbbi kullanım sosyal bilimlerdeki kullanımla birlikte mi gelişti yoksa direkt oradan mı alındı tam olarak belli değil ama her halükarda doktorlar bu dönemde “toplumsal cinsiyet”in tanımına dair öneriler de içeren apayrı bir bilgi yığını üretmeye başlamış.

“Toplumsal cinsiyet”in 20. yüzyılın ortalarında tıbbi kullanımını gösteren alıntılarda tekrar tekrar karşımıza çıkan iki isim var. Bunlardan biri Robert Stoller, 1950’lerin ortalarından beri UCLA’daki Toplumsal Cinsiyet Kliniği ile bağlantısı olan bir psikiyatr. 1968’de yayımlanan Sex and Gender: On the Development of Masculinity and Femininity [Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet: Maskülenliğin ve Feminenliğin Gelişimi Üzerine] kitabının yazarıydı ve çoğunlukla, şu anki kullanımıyla aşağı yukarı aynı anlama gelen “toplumsal cinsiyet kimliği” terimini ortaya atmasıyla anılıyor.

“Aşağı yukarı” diyorum çünkü Stoller’in toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili fikirleri günümüzde bizim aşina olduklarımızın tam olarak aynısı değildi. Stoller, “toplumsal cinsiyet kimliği özü” dediği (normalde yaşamın ikinci yılında sabitlenen ve erkek ya da dişi olmaya dair içkin his diye tanımladığı) biyolojik temel diye bir şey olduğunu düşünüyordu ama aynı zamanda bakımın etkisi üzerine de uzun uzun yazmıştı. Tıp öğrenimi görmüş olmasının yanı sıra, Freudyen psikanaliz eğitimi de almıştı ve bireylerin cinsel arzu ve davranışlarını, bilhassa da o vakitler “sapkınlık” olarak tanımlanan (eşcinsellik, sadomazoşistlik ve travestiliği de kapsayan) halleri, bireyin çocuklukta yaşadığı ve toplumsal cinsiyet kimliği özünü tehlikeye atan olaylara tepki olarak geliştirmesi anlayışıyla ilgileniyordu.

Diğer isimse John Money, Baltimore’daki John Hopkins’te Toplumsal Cinsiyet Kliniği’ni kuran psikolog. Money, toplumsal cinsiyetin içkin değil, öğrenilen bir şey olduğu görüşününün nüfuzlu bir savunucusuydu: dediğine göre, klinik gözlemleri göstermişti ki, çocuklar doğdukları cinsiyetle uyuşmasa bile yetiştirildikleri toplumsal cinsiyeti ediniyordu. Savının büyük kısmını dayandırdığı vaka çalışması sonraları geçersiz ilan edildi, Money’nin itibarını ve teorilerinin güvenilirliğini zedeledi. Ancak, John Hopkins’teki çalışmalar toplumsal cinsiyetin -hem kavramın hem de ifadenin- tarihçesine önemli bir katkıda bulundu.

1955’teki bir araştırma raporunda, Money ve iki çalışma arkadaşı “toplumsal cinsiyet rolü” kavramlarını açıkladı, şöyle tanımlamışlardı:

“bir kişinin oğlan ya da erkek, kız ya da kadın olduğunu göstermek için söylediği veya yaptığı her şey. … Toplumsal cinsiyet rolü şunlarla bağlantılı olarak değerlendirilir: genel tavır, hareket, duruş ve davranışlar; oyun tercihleri ve eğlence aktivitelerine duyulan ilgi; ihtiyari sohbetlerde kendiliğinden konuşulan konular ve gündelik yorumlar; rüyaların, gündüz düşlerinin ve fantezilerin içerikleri; dolambaçlı sorulara ve projektif testlere verilen yanıtlar; erotik pratiklerle ilgili bulgular ve son olarak, kişinin ona yöneltilen sorulara yanıtları.”

Buradaki “toplumsal cinsiyet rolü” günümüzdeki toplumsal cinsiyet kimliğine benzer şekilde kavramsallaştırılmış— bireylerin kendileriyle ilgili söyledikleri şeylerle ve tavırlarıyla “gösterdiği” iç özellikler. O zamanki kullanımda eksik kısım, toplumsal cinsiyetin ikili bir ayrım olmadığı görüşü: bu önceki tanım yalnızca iki kategori tanıyor (“oğlan ya da erkek, kız ya da kadın”). Stoller de kişinin “toplumsal cinsiyet kimliği özü”nün erkek ya da dişi olması gerektiğini varsayıyordu. Başka (“ikilikdışı” ve “akışkancinsiyet” kimlikler dahil) kategorilerin yakın zamanda ortaya çıkışı kuir teorinin etkisini yansıtıyor olabilir ama diğer açılardan, denilebilir ki, toplumsal cinsiyetin bir tür kimlik olduğuna dair günümüzdeki anlayış, Money ve Stoller gibi kişilerin geliştirdiği tıbbi modelden kaynaklanıyor daha çok.

Kapsamlı bir “toplumsal cinsiyet” tarihçesi sunduğumu iddia edemem ama yine de bu çalışmanın bazı şeyleri ortaya döktüğünü düşünüyorum. Çekişen iki anlamın farklı entelektüel geleneklerden (bir anlamın kökü insanların kültür ve tavırlarının sosyal bilimler alanında çalışılmasına dayanırken diğerininki cinsiyet-varyantlı kişiler üzerine çalışan doktorların teori ve uygulamalarına dayanıyor) ortaya çıktığını bilmek neden bu şekilde çatıştıklarını anlamayı kolaylaştırıyor. Çatışma da çok büyük: ben “toplumsal cinsiyet”i “insanlara cinsiyetleri sebebiyle dayatılan toplumsal statü” anlamında kullandığımda ve siz “kişinin beyninin cinsiyetine bağlı içkin kimlik hissi” (tıbbi gelenekten türeyen ve şimdilerde yaygınlaşan bir görüş) anlamında kullandığınızda aynı ifadeyi kullanmış olacağız ama kavramsal çerçevemizin neredeyse hiçbir ortak yanı yok (mesela, sizdeki “toplumsal cinsiyet”in biyolojik bir temeli varken benim “toplumsal cinsiyet”imin tanımlayıcı özelliği, bu temelin yokluğu).

Bu durum “kendi” ifadelerini yitirdiğini düşünen feministleri bilhassa rahatsız ediyor. Ancak, o ifadeye gerçekten ne kadar ihtiyacımız olduğu sorgulanabilir. Bu ifade, feminist politik analiz ya da taban örgütlenmesi eylemlerine değil, akademik belgelere dayanıyor (hâlâ da öyle, külliyattaki bulguya göre ağırlıklı olarak akademik bağlamda kullanılıyor).  Kadınların toplumsal durumunu analiz eden klasikleşmiş feminist eserler (örneğin Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet’i, Firestone’dan Cinselliğin Diyalektiği ve Angela Davis’in Kadınlar, Irk ve Sınıf’ı) bu ifadeyi hiç kullanmıyor bile.

Son yıllarda, “toplumsal cinsiyet”i ne zaman ve nasıl kullandığıma çok dikkat etmeye başladım çünkü bazı bağlamlarda ve bazı dinleyiciler için ifadeyi hangi anlamda kullandığımın anlaşılır olmayabileceğini biliyorum. Gerçekten bu ifade olmadan yapamayacağım herhangi bir bağlam var mı diye kendimi sorguluyorum artık. Dediğim gibi, geçmişteki birçok feminist bu ifade olmadan yapabildi. Simone de Beauvoir ve Angela Davis’e kâfi gelen belki benim için de kâfidir.


_____________________

Notlar:

[1] Bu alıntıda geçen “bu metin” ABD’li kültürel antropolog Margaret Mead’in çalışmalarıdır. Mead’in kendisi “toplumsal cinsiyet” terimini kullanmıyordu ancak Coming of Age in Samoa (1928), Sex and Temperament in Three Primitive Societies (1935) ve Male and Female (1949) kitaplarında farklı kültürlerde erkeklerin ve kadınların özellik ve toplumsal rollerinin değişebilirliğini anlatıyordu ve bunlar, sosyal bilimciler ve feministlerin toplumsal cinsiyetle ilgili sonraki tartışmalarını öncelemiş ve bazı durumlarda doğrudan etkilemişti. (Fransızca biliyorsanız, Mead’in bu tarihçeye katkılarının kısa bir anlatımını burada bulabilirsiniz).

[2] Hem cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını hem de bunlarla ilişkili terminolojiyi detaylarıyla inceleyen, sosyolog Ann Oakley’nin Sex, Gender and Society’si de akademik bir metin. İlk olarak 1972’de basılmış ve şimdi feminist bir klasik olarak anılıyor (bu yıl, yazarın geçmişe bakıp yazdığı giriş bölümünün yer aldığı yeni edisyonuyla yeniden basıldı). Bu kitap Margaret Mead’in çalışmalarıyla birlikte Robert Stoller ve John Money’ninkileri de ele alıyor. Oakley’nin yeni yazdığı giriş bölümü ayrıca Mathilde Vaerting’i anıyor kısaca. Vaerting, Mead’le neredeyse aynı dönemde yaşamış bir Alman ve 1921 gibi erken bir tarihte, toplumların erkekleri ve kadınları hem birbirinden farklı hem de birbirine eşit değil şeklinde inşa etme biçimleri hakkında yazmış. (Burada Vaerting hakkında bazı bilgiler var). [burada paylaşılan link uçmuş o yüzden ekleyemedim]

Debbie Cameron, “The Brief History of ‘Gender,'” language: a feminist guide, 2016.

çeviri: smb / sermelix
ingilizcesini buradan okuyabilirsiniz.

One thought on “Debbie Cameron, “‘Toplumsal Cinsiyet’in Kısa Bir Tarihçesi””

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: